Ben Mahmut.
Annem öldüğünde yedi yaşındaydım.
Babam içine kapandı, ben de çocuk perişandım
Üç ay sonra Gülbahar’ı getirdi. “Bu senin annen,” dedi.
O gün evin içinden ne sıcaklık kaldı, ne huzur.
Gülbahar, babamın yanında süt dökmüş kedi gibiydi.
Ama babam kapıdan çıkar çıkmaz, ben o kadının gölgesinde bile titrerdim.
Yemek vermezdi.
Verirse de bayat, soğuk, bazen de kasıtlı yanmış.
Üstüm kirli diye kulağımı kapıya vurdu bir gün.
“Anan da pasaktı,” dedi. “Sen de onun gibi çıkmışsın!”
Ama hep gizli yaptı.
Babamın yanında melek gibi, arkasında bir canavar.
Konuşursam, “dilini keserim” derdi.
Defterim vardı. Oraya yazardım korkularımı.
Bir gece, cesaretimi topladım.
Defterin bir sayfasına kısa bir not yazdım.
Sabah babam işe giderken ceketinin cebine sıkıştırdım.
Yazdığım sadece şuydu:
“Baba… bir gün erken gel. Ama kimseye söylemeden.”
—
Ertesi gün okuldan geldim. Karnım aç.
Gülbahar kapının önünde bekliyordu. Yüzü karanlıktı.
“Sen babanı bana mı düşüreceksin ha?” dedi.
Ceketimi yere attı, saçımı tutup mutfağa sürükledi.
“Madem yazı biliyorsun, yaz bakalım: GÜ-L-BA-HAR ME-LEK!”
Diz çöktürdü. Elinde sopa.
Her harfte bir darbe: “G… Ü… L…”
Tam “H” harfini yazarken gözüm kapıya kaydı.
Kapı aralıktı, eşiğinde biri duruyordu, Babamdı.. sonrası daha kötüydü
sonrası için….Üstteki resimden diğer sayfaya geçerek detayları öğrenebilirsiniz.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..