Köyün en yaşlılarından Hakkı Dede, nihayet son nefesini verdiğinde herkes “artık huzur buldu” dedi. Çünkü Hakkı Dede’nin geçmişi, pek çok karanlık sırla doluydu. Kimse yüzüne söylemese de onunla ilgili fısıldaşmalar hep dolaşırdı:
“Bir gece ormana birini gömdü…”
“Eline bakan hayvan bir daha bakmazmış…”
“Ölümün etrafında çok dolaştı o adam…”
Cenazesi köy mezarlığına taşındı. Tabutun başında, köyün tek beyaz atı — Karagöz — bağlanmış duruyordu.
Hakkı Dede’nin en sevdiği hayvandı, gençliğinden beri hep yanında olmuştu.
Ama defin sırasında, Karagöz birden delirmiş gibi tepindi. Sahibini zorlayan bir çırpınışla ipini kopardı ve tabutun üzerine sıçradı!
Tabutun kapağında çatlamalar oluştu. Herkes donup kalmıştı.
Sonra… içeriden bir inleme sesi duyuldu.
Net, boğuk ve insan sesiydi.
Sanki biri… nefes almaya çalışıyor, ya da uykusundan uyanıyordu.
Bir kadın çığlık attı. İmam dua okumayı kesti.
Mezarcılar küreklerini düşürdü.
Ve tam o anda — tabutun kapağı pat diye ikiye ayrıldı.
Hakkı Dede’nin yüzü… ölü gibi değildi.
Solgun ama gözleri açıktı.
Ağzından şu kelimeler döküldü:
“Hâlâ… vaktim var…”
Karagöz sessizce geri çekildi. Gözlerinde korku değil, bilinç vardı.
Sanki görevini tamamlamış gibiydi.
O günden sonra Hakkı Dede’yi gören olmadı.
Ne diriydi ne ölü.
Ama her dolunay gecesi, Karagöz’ün tek başına mezarlığa gidip bir mezarın etrafında dönüp durduğu anlatılır.
Ve bazıları, toprağın altından hâlâ derin bir nefes sesi geldiğine yemin eder…
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..