Bir gün, şehrin kalabalık caddelerinden birinde yalnız başına yatan bir Alman Çoban Köpeği, bir adamın dikkatini çekti. Bu köpeğin karnı, göz alıcı bir şekilde büyümüş, bir hayat barındırıyordu. Adamın kalbinde bir merhamet duygusu uyandı ve köpeği yanına alarak veterinere götürdü. Veteriner, köpeğin doğum yapma zamanının geldiğini düşündü ve kalabalık bir veterinerlik kliniğinde tüm hazırlıkları tamamladı. Beklentiler yüksekti; herkes, bu sevimli köpekten doğacak olan yavruları merakla bekliyordu. Ancak doğum sırasında yaşananlar, herkesin tahmin edemeyeceği bir yön aldı. Veteriner, gözlerine inanamadı; doğan yaratıklar, birer yavru köpek değil, bambaşka bir gerçekliğin işareti gibiydi. Bu durum, adeta bir kâbusun kapısını araladı ve herkesin aklında büyük soru işaretleri bıraktı.
O an, veterinere ve orada bulunan herkese hayatlarının en garip anlarından biri olarak kazınacaktı. Doğumun ardından, bir evcil hayvanın doğum yapmasının ötesinde, evrende bilinmeyen bir şeyin varlığına dair ilginç bir kapı açılmıştı. Yavru köpekler yerine ortaya çıkan varlıklar, doğanın sırlarını sorgulatmaya başladı; insanlık haliyle alıştığımızın ötesinde bir şeyler var mıydı? Tüm bu yaşananlar, yaşamın ve ölümün birbirine ne kadar yakın olduğunu gözler önüne seriyordu. Herkesin hayal gücünü zorlayan bu durum, belki de bilinmeyene karşı duyduğumuz korkunun bir yansımasıydı. Bu olay, hem bilim dünyasında hem de halk arasında tartışmalara yol açtı; gerçeklerin ötesinde yatan sırları keşfetme arayışı, insanları daha da meraklandırdı. Sonuç olarak, bu Türk kahramanın ve köpeğin hikayesi, yaşamın büyüleyici ve aynı zamanda korkutucu yüzünü bir kez daha yüzümüze vurmuştu.