Güneş, sabahın serinliğinde doğarken, dışarı adım attım. Bir anlık dalgınlığın ardından, verandanın kenarında devasa bir ayı belirdi. Kafasında bir kova gibi duruyordu, ama daha da ilginci, çenesinde bir yavru ayı taşıyordu. Şok içinde birkaç saniye boyunca donakaldım; dünya sanki döndü ve bu an, yalnızca benim için var oldu. Ayı, yavrusunu nazikçe yere bıraktı ve hemen ardından beklenmedik bir hareketle beni büyüledi. Etrafımda sessiz bir atmosfer oluşmuştu, sadece kalbimin hızlı atışını duyabiliyordum. Doğa, bir anlık serinliğinde bile, hayret verici sürprizlerle doluydu; şimdi, bu muazzam varlığın ne yapacağını merakla bekliyordum.
Aniden, ayı, yavrusunun yanına dönüp ona bir şeyler fısıldadı gibi görünüyordu. Belki de doğanın dillerini bilen bir anne, evladına güven veriyordu. Bu an, sadece bir hayvanın içgüdüsel davranışından daha fazlasıydı; bir bağın, bir annelik şefkatinin, insanın kalbinde yankılanan derin bir duygusallığın örneğiydi. Gözlerim doldu; hayatın ne kadar basit ama bir o kadar da karmaşık olduğunu bir kez daha hatırladım. Bazen, beklenmedik anlar, ruhumuza dokunur ve bizi kendimizi sorgulamaya iter. Bu ayı ve yavrusu, benim için bir öğretmen oldular; hayatta kalma içgüdüsü ile sevgi arasındaki dengeyi gösteren canlı bir örnek. Bu an, doğanın sessiz ama etkileyici anlatımıyla kalbimde sonsuza dek yer edecekti.