Bir zamanlar karanlık geçmişiyle hayat mücadelesi veren bir mahkum, bir gün nehir kenarında yürüyüş yaparken suya düşen genç bir kızı fark etti. Zamanla yarışıyordu; kız, akıntının pençesinde çaresizce çırpınıyordu. Mahkum, içindeki cesaretle suya atladı ve onu kurtarmayı başardı. Kız, nefes almak için kıyıya çıkartıldığında, mahkumun yüzünde bir aydınlanma belirmişti. Onu evine götürmekte tereddüt etmedi; sonuçta, geçmişteki hatalarıyla yüzleşmek için bir fırsat verilmişti. Ancak, evin kapısını kapattığı an, dışarıdaki dünya karanlık bir gölge gibi peşine düştü. O gece, komşular, evden gelen garip sesler ve çığlıklar ile uykularından fırlayarak uyanacaklardı.
Kurtarılan kız, o gecenin sessizliğinde yaşanan dramla dolup taştı. Evdeki huzursuzluk, eski mahkumun içindeki savaşın bir yansımasıydı; geçmişteki günahları ve pişmanlıkları, artık yeni bir hayata tutunma umuduyla çatışıyordu. Komşular, duydukları seslerin ardında ne olduğunu merak ederken, gerçeklerin çoğu zaman en karanlık köşelerde gizli olduğunu anlamadılar. Mahkum, bir dönüşümün eşiğindeydi; kurtardığı kız, ona yeni bir yol sunmuştu fakat bu yol, geçmişin gölgeleriyle doluydu. Her çığlık, bir kurtuluş arayışının yankısıydı. Belki de hayat, bazen en beklenmedik anlarda, geçmişin kalıntılarını geride bırakma şansı sunuyordu. Gece sona erdiğinde, herkesin bilmediği bir hikaye daha başlamıştı; yeni bir hayat, yeni umutlar ve belki de affedilmiş bir ruh için bir şans…