Kasap, kadının peşinden geldiği yere ulaşınca, gözleriyle bir sahneyle karşılaştı; daire kapısının ardında, çok sayıda genç insan etin etrafında toplanmış, gülüyor ve sohbet ediyorlardı. Kadın, bu kalabalığın arasında bir anne figürü gibi görünüyordu, etleri onlara sunarak hayata dair sıcak bir şeyler paylaşıyordu. İşte o an, kasap etin sadece bir besin maddesi olmadığını, aynı zamanda birlikte olmanın, sevginin ve paylaşmanın simgesi olduğunu anladı. Hayatın sayısız yüzü olduğu gerçeği, kasaba bir ders niteliğindeydi; her alışverişin ardında bir hikaye, her kişinin yaşamında bir amaç yatıyordu. Kadın, belki de yalnızlığını paylaşmak için bu yolu seçmişti. Kasap, gençlerin gülümsemeleri eşliğinde, bir et parçasının arkasında yatan derin anlamı kavradı ve yaşlı kadının hayatına dair daha fazla bilgi edinme isteğiyle oradan uzaklaştı.
Bir sabah, 70 yaşındaki emekli kadın, her zamanki kasabısından yine 40 kilogram et satın aldı. Kasap, bu alışverişin ardındaki sır perdesini merak etti ve kadını takip etmeye karar verdi. Kadın dükkandan çıktıktan sonra, kasap onun peşine düştü. Sokakları arşınlayarak, etin nereye gittiğini öğrenmek istiyordu. Kadın, kasabadan uzaklaştıkça, kasap da kalabalığın arasında kaybolmadan onun izini sürmeye çalışıyordu. Nihayet kadının bir apartman dairesine girdiğini gördüğünde, kafasındaki sorular daha da büyüdü. Acaba bu yaşlı kadın, et satın alarak ne tür bir gizli yaşam sürüyordu?