Uzun bir süre bana baktı, sonra sessizce şöyle dedi:
– Teşekkür ederim.
O günden sonra ona her gün kahvaltı getirdim. Kim olduğunu ya da neden yalnız, ebeveynsiz olduğunu hiç söylemedi. Çocuk sadece yedi ve her zaman teşekkür etti.
Ve sonra bir gün gelmedi. Dışarıdan motor sesleri duyana kadar kapıya bakarak beklemeye devam ettim. Dört siyah cip girişte durdu. Üniformalı adamlar içeri girdi ve sessizce bana bir mektup uzattı.
İlk kelimeleri okuduğumda tabak elimden düştü. Kafeyi ölü bir sessizlik kapladı……
Her sabah yalnız bir çocuğu besliyordum – gizlice, yönetim öğrenmesin diye. Ama bir gün çocuk gelmedi: kafenin önünde çocuk yerine siyah arabalar durdu ve askerlerin elime tutuşturduğu mektup ayaklarımın altındaki zemini yere serdi.
Her sabah bardakları yerleştirdim, masaları sildim ve her şey yolundaymış gibi davrandım. Etrafımdaki dünya tekrara takılmış gibiydi – aynı yüzler, kahve kokusu, kapının üzerinde çalan zil.
Bir gün çocuğu fark ettim. Ufak tefek, yaklaşık on yaşlarında, sırt çantası ondan daha ağır görünüyordu. Her zaman tam 7:15’te gelir, en uzak köşeye oturur ve sadece bir bardak su sipariş ederdi.
On beşinci gün önüne bir tabak krep koydum.
– Yanlışlıkla çok fazla yaptım, – dedim, sadece bir kazaymış gibi davranarak.
Bu alışverişin sonunda, yalnız bir çocuğun yüzündeki belirsizlik yerini umut dolu bir gülümsemeye bırakmaya başladı. Her sabah o gizli buluşmalar, benim ruhumun derinliklerinde bir şeyleri değiştirdi; belki de onun yalnızlığını paylaşmak, benim kendi yalnızlık duyguma bir ayna tutuyordu. Zamanla, sadece ona değil, aynı zamanda kendime de bir şeyler vermiş oluyordum. Bazen küçük bir iyilik, büyük değişimlerin kapısını aralayabiliyor. O sıradan sabahlarda, sıradan bir insan olarak yaptığım bu şey, belki de hayatta kalmanın ve dayanışmanın gerçek anlamını ortaya koydu. Yalnızlık, sevgiyle sarıldığında, bir nebze olsun hafifliyordu; o çocukla birbirimizi anladığımız o anlarda, hayatın karmaşasında kaybolmuş olan umut ışığını yeniden buluyorduk. Her sabah, o çocuğun gözlerindeki parıltı, bana insan olmanın derin anlamını hatırlatıyordu; belki de bir gün, başkaları da aynı cesareti gösterip, yalnız kalmış olanlara uzanacaklardı.
Devamı ilk yorumda… ????????