Bir sabah, uyanıp ruhumdaki merakın peşine düşmeye karar verdim. Kocamın sıkça gittiği ülke evine, onun bu gizemli kaçamaklarının ardındaki gerçekleri öğrenmek için gitmeye karar verdim. Kalbim, göğsümde bir kuş gibi çırpınıyordu; içimdeki belirsizlikten beslenen bir ürperti vardı. Kapıyı açarken, aklımda sadece sorular vardı: Neden benden saklıyordu? Orada ne yapıyordu? Belki de bu ev, onun gerçek yüzünü sakladığı bir sığınaktı. Kapıyı yavaşça açtım ve içeri adım attım. Gözlerim, boşlukla dolup taşan odada gezindi; bir şeylerin ters gittiğini hissedebiliyordum. Her şey sessizdi ama içimdeki korku, her an daha da derinleşiyordu.
O an hissettiğim dehşet, zihnimde yankılanan bir çığlık gibiydi. Evin karanlık köşeleri, belirsizlikten doğan gerçekleri saklıyordu; her bir gölge, bana kocamın gizli dünyasından bir ipucu sunuyordu. Evet, belki de bu yolculuk, sırları açığa çıkarmak için bir cesaret testiydi. Ama o an anladım ki, bazı gerçekler, en karanlık köşelerde bile parlayabilir. Kocamın gizli dünyasıyla yüzleşmek, aslında kendi içsel mücadelelerimle yüzleşmek gibiydi. Belki de bu ev, bir zamanlar huzur bulduğum yerdi ama şimdi belirsizliklerle dolu bir labirent haline gelmişti. Kendi kurduğum hayaller, yerini kaygılara bırakmıştı. O kapıyı açmak, hayatımın en büyük cesaretiydi; ama şimdi, bu cesaretin bedelini nasıl ödeyeceğimi bilmiyordum.