Bir akşam yemeğinde, lüks bir restoranda, kocamın patronuyla tanışma fırsatım olmuştu. İhtişamlı ambiyans, masanın üzerindeki mum ışıkları, tüm gözlerin üzerimde olduğunu hissettiriyordu. Ancak o an, kocamın beni 'hizmetçi' olarak tanıtmasıyla birlikte ruhum adeta buz kesti. Kendi kimliğimle oynanmış, beni değersizleştiren bir etiket yapıştırılmıştı. O an, insanların gözünde nasıl görünmek istediğimizin ötesinde, kendi öz değerimizi anlamamız gerektiğini fark ettim. Gözlerimdeki öfke ve hayal kırıklığı, içimi saran bir kararlılık halini aldı. Kocama, bu durumun sadece beni değil, onun da saygınlığını zedeleyeceğini anlatmaya karar verdim. Yalnızca kendim için değil, onun için de önemli bir ders vermeliydim.
O akşam, duygularımı açıkça ifade ettiğimde, kocamın yüzündeki ifade değişti. Kendi davranışlarının, kim olduğumuzu ve birbirimize nasıl saygı göstermemiz gerektiğini tanımladığını anladı. Kendimizi başkalarına tanıtırken, aslında kendimizi ne kadar önemsediğimizi de ortaya koyduğumuzu fark ettim. İlişkilerdeki denge, karşılıklı saygı ve anlayış üzerine inşa edilir. Bu deneyim, aynı zamanda benim için de bir uyanıştı; bizler, kendimizi tanımlamadığımız sürece başkalarının tanımlamalarına maruz kalabiliriz. Kendi değerimizi bilmek, sevdiklerimizle olan bağımızı güçlendirir. Kocama bu dersi vermekle kalmadım, aynı zamanda kendime de bir söz vermiş oldum: Hiçbir zaman kendi kimliğimi ve değerimi başkalarının eline bırakmayacağım. Her an, kendi hikayemizi yazmak için bir fırsat sunar; bu yüzden, sahnede sadece bir yan karakter değil, başrol oyuncusu olmayı seçmeliyiz.