Bir benzin istasyonunun soğuk, metalik havasında, saat gece yarısını gösterirken, hayatımın en beklenmedik anlarından biri yaşandı. Hem ben hem de kocam, yolda geçirdiğimiz uzun bir günün ardından akaryakıt almak için durmuştuk. Kocam arabada kalırken, ben istasyonun içine doğru yürüdüm. O anda, benzin istasyonu görevlisi yanıma yaklaştı ve elinde bir notla bana uzandı. Üzerinde yazan kelimeleri okurken içimde bir soğuk rüzgar esti: “Ondan kaç, tuvalete gideceğini söyle ve git.” Kalbim hızla çarpmaya başladı; bu sıradan bir benzin istasyonunun sıradan bir anı gibi görünmüyordu. Hayatımda hiçbir şeyin bu kadar ani ve rahatsız edici bir dönüş yapacağını düşünmemiştim. O an, neler olabileceğine dair kafamda bir sürü senaryo belirmeye başladı ve adeta bir seçim yapmak zorundaydım.
O anın ağırlığı, ruhumda derin bir iz bıraktı. Hayatın ne kadar öngörülemez olduğunu bir kez daha anladım; belirsizlikle dolu bu dünya, bazen en güvenli görünen yerlerde bile tehlikeler barındırıyor. Belki de o not, bir kurtuluş çağrısıydı; ya da belki de bilinçaltımın sesiydi, yıllardır görmezden geldiğim bir uyarı. Kendi iç yolculuğumda, her şeyin görüldüğü kadar basit olmadığını anlamaya başladım. Kendi hikayemin kahramanı olmayı seçmek, beni korkutuyordu ama aynı zamanda özgürleştiriyordu. Kendimi bulma ve gerçek duygularımla yüzleşme fırsatını değerlendirip değerlendirmeyeceğimi düşünmeme neden oldu. Hayatımı yeniden değerlendirme, kelimeleri bir notta değil de kendi sesimde dile getirme vaktinin geldiğini hissettim; bu, belki de yeni bir başlangıcın eşiğindeydim.