Ama hepsi bu kadar değil: gece boyunca kız tabuttan hiç ayrılmadı. Annesi yaklaşıp neden babasını terk etmediğini sorduğunda, çocuk babasının hayatta olduğunu ve sadece uyuduğunu söyledi.Anne bunun imkansız olduğunu söyledi.
—Baban artık aramızda değil ve şu anda onun anma törenindeyiz.
Ancak kız, hem annesini hem de orada bulunan herkesi sarsan bir şey daha söyledi……..Ayrıntılar diğer sayfada…
Bir kasabanın kenarında, karanlık bir gün doğmuştu. Yağmur, gökyüzünden düşen ağır damlalar gibi, herkesin kalbinde derin yaralar açıyordu. Tabut, köyün küçük mezarlığında, tüm gözlerin üzerine çevrildiği bir sahnede duruyordu. Çocuk, babasının tabutunun başında, nehrin akışı gibi sabırlı ama bir o kadar da kaygılıydı. Herkes bir adım geri çekilirken, o bir adım ileriye gitti, sıcak gözyaşlarının ardında gizli bir sevgi barındırıyordu. Kendi acısını bastırarak, babasının son anlarına şahitlik etmenin verdiği sorumluluk, onu güçlü kılmaya çalışıyordu. Ama o an, son zamanlarda duyduğu gerçekler, kabullenmesi güç bir yük olarak ağır basıyordu. O, kasabanın kirli sırlarını öğrenmişti ama bu sırların ağırlığı, babasına olan sevgisinden daha fazlaydı.Gerçek, bazen gözlerimizi kamaştıracak kadar acımasız olur. Çocuk, o anki sessizliği ve çevresindeki donuk bakışları hissederek, yanında bulunan herkesin ruhunda bir boşluk bıraktığını fark etti. Babasının yüzüne son bir kez bakarak, onu sevgiyle anmanın ve hatırlamanın bir veda değil, yeni bir başlangıç olduğunu düşündü. İçindeki mücadele, onu daha güçlü kılacaktı fakat bu güç, aynı zamanda bir kaybın yükünü de taşıyacaktı. Gözyaşları, kalbinde bir volkan gibi patlayacakken, gerçeklerin alevleri arasında cesaret bulmaya çalıştı. Kendi içsel yolculuğu, onu geçmişin karanlık gölgelerinden çıkaracak ve geleceğe umutla bakmasını sağlayacaktı. Sonunda, babasıyla olan bağı, onu asla terk etmeyecek ve hayatın sunduğu zorluklara karşı durmasını öğretecekti. Her şeyin sonu, yeni bir başlangıçtır; bu, hayatın döngüsüdür ve onun kalbinde, babasının hatırası hep yaşayacaktı.