Sınıfın atmosferi, öğretmenin gözleriyle odanın köşesinde oturan öğrenciyi taradığı an aniden değişti. O an, öğrencinin uzun, dağınık saçları, öğretmenin sabrını taşırmıştı. Herkes nefesini tutmuş, olan biteni izlemek için gözlerini ayıramıyordu. Sınıftaki gergin sessizlik, öğretmenin aniden kalkıp makası eline almasıyla bozuldu. Aşina olmadıkları bir manzara karşısında, birçok öğrenci şok içinde kalakaldı. O an, sınıfın sıradan bir ders saatinden çok daha fazlasına dönüşmüştü. Öğrencinin gözlerindeki korku ve belirsizlik, bu olağanüstü durumu pekiştiriyordu. Peki, bu cesur ve bir o kadar da sert müdahale, ne gibi sonuçlar doğuracaktı?
Olayın ardından, sınıfta kalabalık bir fırtına gibi duygu seli başladı. Öğrencinin yaşadığı travma herkesin içini burkarken, öğretmenin neden böyle bir şey yaptığını sorgulayan sesler yükselmeye başladı. Empati ve anlayışın arka planda kaldığı bu durum, adalet arayışını da beraberinde getirdi. Hangi sınırlar içinde eğitim verilmeliydi? Öğrenciler, bir örneklik içinde kendilerini daha da ötekileştirilmiş hissettiler. Saç kesiminin ardındaki niyetin ne olduğu belirsizdi; belki de öğretmen, disiplin anlayışı gereği bir mesaj vermeye çalışmıştı. Ancak bu tür bir yaklaşımla yaklaşmanın sonuçları, çoğu zaman içten gelen bir öğrenme isteğini yok edebilir. İnsanlar, birbirinin görünümüne müdahale etme cesaretini göstermeden önce birkaç kez düşünmeli. Herkesin bir hikayesi olduğunun unutulmaması, belki de gelecekte benzer olayların yaşanmaması için bir yol gösterici olabilir.