On yıl önce, bir mezuniyet partisinin coşkulu atmosferi içinde, gençlerin hayalleri ve umutları havada uçuşuyordu. Ancak bu mutluluğun gölgesinde, üç çocuğun bir sınıf arkadaşına uyguladığı zorbalık olayları yaşanıyordu. O an, gülümseyen yüzlerin ardında gizlenmiş bazı karanlık düşünceler, eğlenceye katılanların ruhunu kirletiyordu. Zayıf bir çocuğun, kalabalığın içinde nasıl da yalnızlaştığını göremeyen bu üç genç, kendilerini güçlü hissetmenin verdiği hazla, başkalarının acılarını görmezden geliyorlardı. O gece, içki ve müzik eşliğinde yaşanan anlar, belki de sosyal dinamiklerin en çarpıcı örneğiydi. Ancak, zaman geçtikçe; acımasız bir şekilde, yıllar sonra bu anların intikamı alınacaktı. O günlerin masumiyeti, şimdi birer birer kaybolan gençlik hayalleriyle birlikte, gelecekte unutulmaz bir ders haline gelecekti.
Zaman, acıları ve sevinçleri dokuyan bir kumaş gibidir; her bir iplik, yaşananların yankısını taşır. Yıllar sonra, o mezuniyet partisinin kahramanları, yaşanmışlıklarının ağırlığını hissetmeye başlayacaklar. Unutulmuş zorlukların ve haksızlıkların birer birer yüzeye çıkması, geçmişte yaptıkları hataların ardındaki bedeli ödemek zorunda kalacakları anlamına geliyordu. O gün, güçlü görünmeye çalışırken zayıflıklarını gizlemiş olan bu gençler, sırf eğlence uğruna bir başkasını nasıl yaraladıklarını idrak edeceklerdi. Zaman, insanoğlunun unuttuğunu sandığı her şeyi hatırlatır; geçmişin vicdan azabı, geleceği şekillendiren bir ayna gibidir. Bu hikaye, intikamın değil, özür dilemenin ve affetmenin önemini vurgulayan bir ders niteliği taşıyor. Gerçek güç, başkalarının duygularına saygı göstermekle, ve geçmişten ders alarak daha iyi bireyler olmakla kazanılır.