Sekiz yıl boyunca, bir şeyh karısına, kadınlarına, adeta bir mal gibi muamele etti; onların iradesini kırıp, hayatlarını cehenneme çevirdi. Her sabah, güne uyanan bu kadınlar, kendilerini kuşatan karanlık gölgeleri hissederek günlerine başlıyorlardı. Onların gözlerindeki umutsuzluk, birer ruh hapsi gibi, yıllar geçtikçe derinleşmiş ve içlerine işleyen bir yara haline gelmişti. Fakat, bir gün, hayatlarına aniden giren genç bir öğrencinin varlığı, tüm bu karanlığa bir ışık getirebilirdi. Eğitim peşinde koşan bu genç, geçmişteki karanlığa tanıklık ederek, adaleti sağlamak için bir şeyler yapmaya kararlıydı. Bu gelişme, belki de şeyhin zulmüne son verecek bir kıvılcım olabilirdi; ama bu yol, beklenmedik sonuçlarla dolu bir serüvenin başlangıcıydı.
Zalimlik, uzun yıllar süren bir tahakküm ve korku ikliminin gölgesinde büyüdü, fakat her karanlığın bir sonu, her tutsaklığın bir kurtuluşu vardır. Genç öğrencinin cesareti, bir umudun sembolü haline geldi; o, şeyhin kudretini sorgulayan ve adaletin sesi olmaya çalışan bir figür haline dönüştü. Saçılan umut tohumları, kadınların kalplerinde yeniden filizlenmeye başladı. Korkunun üzerine cesaretle yürüyen bu genç, kadınların gözlerindeki ışığı yeniden canlandırdı. Fakat bu dönüşüm, sadece bir kişinin cesaretiyle değil, aynı zamanda dayanışmanın gücüyle mümkün oldu. Herkesin içinde bir savaşçı gizlidir; bazen tek bir kişinin hareketi, bütün bir topluluğun kaderini değiştirebilir. Zalimlik sona ererken, sevgi ve adaletin galip geldiği bir dünya belirmeye başladı. Kadınlar artık yalnız değildi; mücadeleleri, geçmişin karanlık yüzünü aydınlatacak birer fener olmuştu.