Düğün günü, herkesin hayatında bir kez yaşadığı o özel anlardan biridir. Ancak benim düğünüm, sıradan bir hikayeden çok daha fazlasıydı. Evlendiğim adam tekerlekli sandalyedeydi ve bu durum, bazı misafirlerin gözlerinde beliren acıma ifadeleri ile gölgeleniyordu. Misafirler, duygularını gizlemekte zorluk çekiyor, biz sahnede mutluluğumuzu kutlarken, onların suratı asık ve içlerindeki yargılarla doluydu. Fakat bir düğün yalnızca görsellikten ibaret değildir; gerçek aşkın ve bağlılığın bir yansımasıdır. Törende yaptığımız her konuşma, her gülüş, sevgi dolu bir hikayenin parçalarıydı. Bütün bunların ortasında, tam o anın duygusuyla dolarken, beklenmedik bir olay hepimizi derinden etkiledi ve tüm düşünceleri tersine çevirdi.
O an geldiğinde, herkesin gözleri tekerlekli sandalyede oturan eşime çevrildi. Kalabalığın içinde bir anda sessizlik hâkim oldu; o an, hayatta her şeyin mümkün olabileceğini gösterir bir anıydı. Eşim, cesurca ayağa kalktı. Evet, o an sadece fiziksel bir eylem değil, aynı zamanda tüm ön yargıların yıkıldığı bir anıydı. Misafirlerin bakışları artık acıma değil, hayranlıkla dolmuştu. Aslında, sınırları aşmak ve sevginin engel tanımadığını kanıtlamak için bir cesaretle doluyduk. O gün, insanların kalplerinde yer etmiş olan tüm ön yargılar, sevgi ve destekle yer değiştirdi. Gözyaşları ve gülümsemeler bir araya geldiğinde, bizler sadece bir çift değil, hayatın zorluklarını beraber aşan bir takım olduk. O an, hayatın ne kadar değerli olduğunu ve sevginin her şeyin üstünde olduğunu hatırlatıyordu. Evet, herkesin gözünde acıma değil, hayranlık oluşturmayı başardık; ve biz, engelleri aşarak kurduğumuz bu sevgi dolu dünyada, her zaman birbirimize destek olacağımızı biliyorduk.