Uçak içindeki hava, bazen tahmin edilemez gerilimlerle doludur. Kapılar kapandığında ve motorlar çalışmaya başladığında, herkesin gözleri pencerelerden dışarıda, bulutların ötesindeki dünyayı izlemektedir. Fakat, o an bir bebek ağlamaya başladığında, ortam aniden değişir. Altı aylık bebeğim, yer çekimi ve yüksek sesin etkisiyle huzursuzlanmış, annesinin kollarında kendini güvende hissetmiyordu. Yanımdaki adam, takım elbisesinin ciddiyetiyle, sert bir ses tonuyla sanki uçaktaki tüm yolcuların huzurunu tehdit eden bir durumla karşı karşıyaymışız gibi bağırdı. O an, kalabalık ortamda herkesin bakışları üzerimize çevrildi; gerilim hissedilir şekilde artmıştı. Ama tam o sırada, bir başka yolcunun durumu değiştirmek için harekete geçtiğini gördüm; gözlerime inanamıyordum.
O yolcu, sakin bir gülümsemeyle yanımıza yaklaştı ve bebeğime nazikçe bir oyuncak uzattı. Bebeğim, dikkatini dağıtan bu renkli nesneye yöneldiğinde, ağlamanın yerini meraklı bir bakış aldı. O an, bunun sadece bir oyuncak olmadığını, aynı zamanda bir empati ve dayanışma göstergesi olduğunu fark ettim. Uçaktaki herkesin stres dolu anların üstesinden gelmek için birbirine destek olabileceğini düşündüm. Bazen en beklenmedik anlarda, bir başkasının şefkati, ruhumuzu onarabilir. O yolcunun cesareti, bana insan ilişkilerinin güzelliğini hatırlattı; yalnız olmadığımızı, her durumda biraz iyilik ve anlayışla hayatın daha katlanılır hale gelebileceğini gösterdi. Bu deneyim, hem bir annenin hem de bir insanın dayanışma içinde olduğunu, zorlukları aşmanın aslında birlikte mümkün olduğunu anlamama vesile oldu. Yüzümde beliren gülümseme, o anın sıcaklığını kalbime kazıyarak uçakta yaşanan karmaşanın çok ötesine geçti.