Yurt dışında geçen üç yıl, hayallerin peşinden koşarken geride bıraktığım ailemi düşünmemi sağladı. Her ay gönderdiğim paraların, onlara bir nebze olsun yardımcı olacağına umudum yüksekti. Ancak geri döndüğümde, zamanın ne kadar acımasız olabileceğini anladım. Annemin yaşadığı şartlar, benim gözümde birer hayal kırıklığına dönüşmüştü. Hayatım boyunca evin her köşesinde yankılanan anılar, şimdi gözlerimin önünde birer hayalet gibi belirmekteydi. Hava, zamanın sadece geçmesini değil, aynı zamanda ruhumuzu nasıl kemirdiğini de gösteriyordu. İçimden geçen duygular, onu kaybetme korkusuyla birleşti ve evin kapısını açarken hissettiğim korku dolu heyecanı artırdı.
Gözlerim annemin yüzündeki derin çizgilere takıldı; her biri, hayatın getirdiği mücadelelerin izlerini taşıyordu. Yıllar, onu yavaş yavaş yıpratmıştı ve ben, onun yanında olmayı seçmediğim için içimde bir azap hissettim. Sonuçta, gerçek aşk; fiziksel mesafeleri aşabilen, ruhu besleyen bir bağdır. Yanında olamadığım her an, onun için geçirdiği zorlukları daha da derinleştiriyordu. O an anladım ki, paranın sağladığı geçici güvence, gerçek sevginin ve desteğin yerini tutamazdı. İçim burkuldu, ama bu durumu değiştirmek için harekete geçmem gerektiğini biliyordum. Kendi hatalarımın farkında olarak, annemi yeniden hayata döndürmek, ona huzur vermek için var gücümle mücadele edecektim. Çünkü hayat, sadece maddi şeylerden ibaret değil; sevgi, ilgi ve dayanışma ile anlam kazanır.