enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Bilgi: Klavye yön tuşlarını kullanarak galeri resimleri arasında geçiş yapabilirsiniz.

15 yaşımda evlendirdiler beni

15 yaşındaydım. Ne olduğunu anlayamadan gelinlik giydirip evlendirdiler beni. “Köyün en zenginlerinin oğlu,” dediler. “Rahat edersin.” Ama rahatlık bir lokma ekmek gibi ulaşılmaz oldu benim için. Evlendiğim gün başlayan o baskı, o söylenen cümleler hâlâ kulağımda çınlıyor:
“Biz ne dersek onu yapacaksın. Bizden habersiz kapıya bile çıkmayacaksın.”
Eşimse, ne diyeyim, babasının gölgesinden çıkamayan, iki lafı bir araya getiremeyen biriydi. Sanki o da evliliğin ne anlama geldiğini bilmiyordu. Ben hizmetçiydim; evin işlerini yapan, kimsenin memnun edemediği bir gölge. En zor olanı ise kayınpederimdi. Her şeye kızar, bağırır, çağırırdı. Hatta bir gün yemeği beğenmedi diye sofrayı devirmişti. O an içimde bir şey kırıldı ama sustum. Çünkü ses çıkarırsam, başıma neler gelir, bilmiyordum.
Sonra… Kayınvalidem vefat etti.
Ardından kayınpederimin bana olan tavrı değişmeye başladı. Artık bağırmıyordu, terslemiyordu, hatta bazen “ellerine sağlık kızım” bile diyordu. Bu yumuşama beni şaşırtmıştı. İçimden bir ses bu ani değişikliğe güvenmememi söylüyordu. Çünkü bu evde kimse karşılıksız iyi davranmazdı.
O gün kocam eve gelmemişti. Saat ilerledikçe içimdeki huzursuzluk büyüdü. Sonra içeriden kayınpederimin sesi geldi:
“Gel kızım, bir şey konuşacağız.”
Ayaklarım geri geri gitti ama mecbur kaldım. Kapıyı açtım, o köhne odanın içine girdim. Loş ışık, yanan soba ve odanın köşesinde bir masa. Kayınpederim oturmuş, gözlerini benden ayırmadan bakıyordu.
“Kocan birkaç saat gelmeyecek. Gel, otur,” dedi.
İçimdeki korkuyu bastırarak oturdum. Niyetinin ne olduğunu bilmiyordum. Ama cümlelerine başladığında, hayatımın en büyük şaşkınlığını yaşadım.
“Ben bu evi bırakıyorum.”
“Ne demek istiyorsunuz?” dedim şaşkınlıkla.
“Bu evde artık senden başka aklı başında biri kalmadı. Eşim gittikten sonra, senin gözlerinin içine ilk kez başka türlü baktım. Hep hizmet ettin, sabrettin, hiç isyan etmedin. Oğlum bile senin kadar sorumluluk almadı. O yüzden karar verdim: bu evi sana bırakıyorum.”
“Ben… Anlamadım…”
“Her şey senin olacak. Ama tek bir şartla.”
Durdum. Şart her zaman olurdu.
“Bu evi bir sevgi yuvasına çevir. Artık korkunun değil, huzurun olduğu bir yer olsun. Oğluma da kendine de yeni bir hayat kur. Kendine güven. Çünkü senden başka kimse yapamaz bunu.”
Kayınpederim… Sanki başka bir insana dönüşmüştü. Geçmişteki öfkesinden, bağırışlarından eser yoktu. Ağzından çıkan her kelime, buz gibi içime işlemişti. O gün, kayınpederimin söyledikleriyle bir karar aldım. Hayatımı değiştirecektim.
Değişimin İlk Günleri
Ertesi gün eşim geldiğinde, kayınpederi çoktan köyden gitmişti. Bir mektup bırakmıştı, içinde bana yazdığı vasiyet: “Bu evin hanımı artık sensin. Oğlum, sana emanet.”
Eşim önce sinirlendi, sonra çaresizce sustu. Çünkü ne mal varlığı, ne tarla, ne hayvan – hiçbir şey onun üzerine değildi. Ama içten içe, bana güvenmeye başladı. Ben değiştikçe o da değişti. Artık bana danışıyor, işlerime karışmıyor, çocuk gibi davranmıyordu.
Evimizin kapısını ilk kez kendim açtım. Bahçeye ilk defa kendi isteğimle çiçek ektim. Komşu kadınları çağırıp oturduk, güldük, konuştuk. Ben artık yalnız değildim.
Yıllar Sonra: Yeni Bir Başlangıç
Aradan yıllar geçti. O ev, köyün huzur evi gibi olmuştu. Kadınlar dertleşmek için bana gelirdi. Genç kızlar “abla sen nasıl dayanmışsın, biz de direnelim,” derdi. Eşim, köy okuluna gönüllü yardım ediyordu. Birlikte köyde kız çocuklarının okuması için kampanya başlattık. Artık ben bir “gelin” değil, bir “öncü”ydüm.
Kayınpederimden kalan o yük, zamanla bana bir güç verdi. Başta beni ezen o ev, şimdi başkalarının yaralarını sardığı bir yuva olmuştu.
Bir gün küçük bir kız çocuğu yanıma gelip sordu:
“Teyze, sen hiç korkmaz mıydın?”
Gülümsedim.
“Çok korktum. Ama korkunun üzerine gidince, arkası hep cesaret oluyormuş.”
SONUÇ: KADINLARIN GÜCÜNÜ KÜÇÜMSEMEYİN
Bu hikâye yalnızca benim değil, nice kadının hikâyesidir. Baskıyla, korkuyla, yok sayılarak büyüyen ama içindeki ışığı söndürmeyen kadınların. Unutmayın, bir kadının sesi kısılsa da yüreği konuşmaya devam eder. Ve bir gün o yürek, bütün bir köyü değiştirir.

Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..
Çeviri »
error: Content is protected !!