İlk başlarda garipseydim; belki orada özel bir bitki ya da çok hassas bir tohum vardır diye düşündüm. Ama günler geçtikçe, orada hiçbir şeyin büyümediğini fark ettim. Sadece çamur ve ıslak toprak vardı. Bir sabah dayanamadım, konuştum:
— Neden her defasında yalnız burayı suluyorsun?
Komşu ürktü, elleri titredi; yüzüne bakmadan mırıldandı:
— Orada… özel bir patates var.
“Neden her gün bu kadar sulanır ki patates?” diye düşündüm. Genç bir insanın düşüncesi gibi gelmedi bana bu savunma. Ama soruyu daha fazla zorlamadım; sadece gözlemledim.
Bir hafta daha geçti. Toprak hâlâ boştu, yalnızca ıslak çamur görünüyordu. Komşunun sık sık kendine bakışları, tedirgin tavırları arttı. Gözleriyle beni izlediğini hissediyordum; sanki yakaladığımı anladı.
Derken bir gece, hep aklımdaydı: “Acaba altında bir şey mi var?” diye uykumu kaçırdı bu düşünce. Ertesi sabah polisi aradım. Şikayetim kulağa tuhaf gelse de polis gelmeyi kabul etti. Ve bahçeye girdiklerinde, komşu solgunlaştı. Telkin adeta boğuyordu onu; bir şey uydurmaya çalıştı: “Bu sadece alışkanlıktı… bitkileri sulamış olmak istedim” diye savundu ama sözleri düğümlendi, ağdalandı.
Bir memur bordo saplı küreği aldı ve ıslak toprakta kazmaya başladı. Birkaç dakika sonra kürek sert bir şeye çarptı. Toprağın altındaki şey ne olabilirdi? Gözlerim yuvalarından fırlamak üzereydi; bir el… evet, bir insan eli topraktan çıkıyordu.
Sonradan öğrendim ki; birkaç ay önce “kayıp” olarak bildirilen komşunun eşiymiş o elle gömülü olan. Aralarında bir tartışma olmuş, trajik ve ani bir şekilde olay bitmiş. Komşu, toprağı örtecek kadar tohum ekmiş ama ne kadar su dökerse döksün, sulama toprağı çürütmüş; bitmemiş, aksine toprak çıplak ve fark edilir olmuş. Tüm bunlar, gözle görülmeyeni sadece yağmurla değil, zihnimde de aydınlatarak görünür kıldı.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..