
Odanın sessizliği iyiydi
Oğlum doğduğundan beri uykum hafifti. Onu gözümün önünden ayırmıyor, en küçük seste bile uyanıyordum. Bir süre sonra içim rahat etsin diye odasına kamera kurdum. Telefonumdan her an onu görebiliyordum. İlk günler huzur vericiydi; gece yarısı ekrana baktığımda oğlumun derin nefesini izlemek bile bana iyi geliyordu.
Ama bir gece… ekrana bakarken kalbim duracak gibi oldu. Odanın köşesinde, pencerenin yanındaki karanlık bölgede bir gölge hareket etti. Önce gözlerime inanamadım, “Herhalde perde oynadı” diye düşündüm. Ama hayır… Gölge, bağımsız bir şeymiş gibi süzülüyordu. Ardından oğlumun yatağına yaklaştı. Bedenim buz kesti, nefesim tutuldu. O an koşup kapıyı açmakla, ekrana kilitlenip izlemek arasında kaldım.
Kendi kendime “Işık yansımasıdır, başka bir şey olamaz” desem de içimdeki korku büyüyordu. Görüntüyü defalarca ileri sardım, geri aldım… ama gölge hep aynı hareketi yapıyordu.

Odanın sessizliği iyiydi
Dayanamadım, kapıyı açtım. İçeri girdiğimde oda tamamen sessizdi. Oğlum huzurla uyuyordu, hiçbir şey yoktu. Yine de içim rahatlamadı. Ertesi sabah her köşeyi araştırdım, pencereyi kontrol ettim, perdeleri değiştirdim, hatta giysi askılarını bile kaldırdım. “Belki ışık oyunudur,” diyordum.
Ama sonraki gecelerde gölge yine belirdi. Kameradan izlediğimde aynı noktada, aynı hareketleri yapıyordu. Bir gece oğlum hafifçe kıpırdandı, gölge sanki ona doğru eğildi. Kanım dondu. O an karar verdim: odayı tamamen değiştirecektim. Yatağını başka duvara aldım, eşyaları sadeleştirdim, ışık ayarlarını değiştirdim.
Sonrasında… gölge kayboldu. Günler geçti, hiçbir şey görünmedi. Kamera artık sadece oğlumun masum nefeslerini kaydediyordu. Belki de gerçekten ışığın oyunu, belki zihnimin bana oynadığı bir oyun… ama emin olduğum bir şey var: O an hissettiğim korku, hayatımda yaşadığım en yoğun korkuydu.