Alimlerden biri, talebesi ile gezerken, bir tarlanın yanındaki ağaçlardan birinin altında eski bir çift ayakkabı görür. Belli ki civarda çalışan birisinin ayakkabısıdır.
“Hocam bu ayakkabıyı saklasak da, sahibi geldiğinde ayakkabısını bulamayınca, o anki halini seyretsek, ne dersin..?” der talebesi. Hoca:
–“Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine kurmak doğru değildir. Gel şöyle yapalım;
Sen zengin bir ailenin çocuğusun, bu ayakkabının içine bir miktar para bırak, sahibi gelip bunu gördüğü zamanki sevincini seyredelim.. Ne dersin…? “
?Talebesi bu teklifi daha güzel buldu ve adamın ayakkabısının içine bir miktar para koyup,
Hocası ile görünmeyecek şekilde bir ağacın arkasına saklandılar.
Bir müddet sonra, ayakkabının sahibi geldi.
Elbiselerini değiştirdi, ayakkabısını giyerken içinde bir şey olduğunu fark etti. Baktığında bunun para olduğunu gördü. Bir müddet etrafına bakındı, hiç kimseyi göremeyince, dizleri üzerine oturdu ve ellerini açıp:
“Ya Rabbi, eşimin hasta, çocuklarımın aç olduğu sence malumdur, verdiğin bu nimet için sana sonsuz şükürler olsun.!!” deyip gözyaşlarına boğuldu ve uzun süre ağladı. Hocası, bunu üzüntüyle izleyen talebesine dönerek;
–“Bu ilk tekliften daha güzel olmadı mı..?! Şu an daha mutlu değil misin?” diye sordu.
“Evet Hocam, daha sevinçliyim. Şimdi, daha evvel anlamadığım şu cümlenin manasını anladım;
?Verdiğin zaman, aldığın zamankinden daha mutlu olursun.” Hocası;
–“Evladım!.!
Güçlü ve haklı olduğunda affetmek: Vermektir.
Yokluğunda kardeşine dua etmek: Vermektir.
Haksız iken özür dileyebilmek: Vermektir
Başkasının ırzına kem gözle bakmamak: Vermektir.
İnsanların gönüllerine sevinç ekmek: Vermektir…”