enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Bilgi: Klavye yön tuşlarını kullanarak galeri resimleri arasında geçiş yapabilirsiniz.

Bir araba kazasında iki bacağım kırılıp hastaneye kaldırıldıktan sonra

Benim adım Olivia. Yirmi dokuz yıl boyunca, özellikle de görünüşün gerçeklerden daha önemli olduğu kendi evimde, göz önünde kaybolma sanatında ustalaştım. Annem Linda, hayatlarımızı bir sergi salonu gibi tasarladı ve babam Frank mükemmellik talep etti. Onların gözünde mükemmelliğin tek bir adı vardı: Madison.
Madison benim küçük kız kardeşimdi, onların yıldızıydı. Yaptığı dağınıklıklar şakacı, öfke nöbetleri sevimliydi. Ben de aynısını yaptığımda “fazla” oluyordum. On beşinci yaş günümü hatırlıyorum, Madison’ın adımın yanlış yazıldığı bir pastanın mumlarını üflemesini izliyordum. Sessiz, sorumluluk sahibi biri olmayı öğrendim; mükemmelliğimin, ona cömertçe verdikleri sevginin bir kırıntısını hak etmesini umuyordum. Ama asla hak etmedi. Babam bir keresinde bana, “Kız kardeşinden daha güçlüsün,” demişti. “Daha fazla desteğe ihtiyacı var.” Bu, terk edilmelerinin gerekçesiydi. Tek bir el sallamadan, bursla üniversiteye gittim.
Yıllar sonra, bir yayınevinde editör olarak, sesimi başkalarının sözlerinde buluyordum çünkü hâlâ evde kullanamıyordum. Madison’ın düğününden iki hafta önce dünyam yerle bir oldu. Kırmızı ışıkta dururken, şiddetli bir çarpışma arabamı savurdu. Metaller büküldü, camlar yere yağdı ve her yer karardı.
Hastane yatağında, monitörün yumuşak bip sesiyle uyandım. İki kırık bacak, birkaç çatlak kaburga, bir beyin sarsıntısı. Bana çarpan sürücü olay yerinden kaçmıştı. Beş gün boyunca ailemden kimse gelmedi. Kendime düğünle meşgul olduklarını, bilmediklerini söyledim. Ama gerçeği biliyordum. Hiçbir zaman öncelikleri ben olmadım.
Sonunda vardıklarında, yaralı kızlarını ziyaret etmekten ziyade bir iş toplantısına katılıyor gibiydiler. Annem Linda tasarımcı bir blazer giymişti; babamın kravatı ise kusursuzdu.
“Doktorlar birkaç hafta içinde taburcu olacağını söylüyor,” dedi Frank, selamlaşmayı atlayarak. “Madison’ın düğünü üç hafta içinde. Zamanında yetişeceksin.”
Ona şaşkınlıkla bakakaldım. “Düğüne gidecek durumda değilim. Tekerlekli sandalyedeyim. Sürekli acı çekiyorum.”
“Bahaneler,” diye araya girdi Frank. “Sorumluluktan kaçmak için hep acıyı kullandın.”
“Kız kardeşinin özel günü,” diye ekledi Linda sert bir sesle. “Bütün gözler onun üzerinde olacak.”
Göğsüm sıkıştı. “Arabanın bana çarpıp sokakta ölüme terk edilmiş olmamı hiç umursamıyor musun?”
“Abartıyorsun!” diye çıkıştı Linda. “Her şey hep seninle ilgili, değil mi? Biz de kız kardeşinin düğününü planlamakla meşguldük! Sen daha da strese girmeden yeterince stresli!”
İçimde bir şey kırıldı. Tek bir korkunç hareketle, ağır tansiyon aletini standından alıp bana fırlattı. Alet mide bulandırıcı bir çatırtıyla başımın yan tarafına çarptı. Şakağımdan aşağı kan sızarken kafatasımda bir acı hissettim. Bir hemşire içeri daldı, ardından güvenlik görevlisi geldi.
“Bana vurdu,” diye fısıldadım, sersemlemiş bir halde.
Dakikalar içinde, annemle babam kelepçelendi ve hastane odamda saldırı suçundan tutuklandılar. Hayatımda ilk kez, görmezden gelinmedim. Yaralandım ve sonunda biri bunu gördü.

Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..
error: Content is protected !!