Zihnimde saniyelerce bir mücadele yaşandı. Oradan uzaklaşmak mı? Yoksa bir tekmike olsa yardım etmek mi? İçimdeki ses ikinciyi söyledi. Kayalık zemine dikkat ederek, yavaş ama kararlı adımlarla yaklaştım. Elimi uzattım, kalbim yerinden fırlayacak gibiydi; ama o anın sıcaklığıyla, parmak uçlarımdan gelen güçle…
O an ne hissettiğini asla bilemem; sadece göz göze geldiğimiz o sahnede bir bağ oluştu. Sahip olduğum çantadan çıktardığım ipleri uzattım; nefes nefese ama kesin bir kararla onu sabitledim. Kendimi ona güvenle bağlanmış, ama aynı zamanda kırılgan bir noktada buldum. İp titreşiyordu, o ağır gövdesiyle kayayı kavrıyordu.
Yaklaşık birkaç dakika böyle geçti—uzun, ama o an sonsuz gibiydi. Sonra, yükünü biraz daha yüklenen bu savunma çizgisinden, büyük bir nefesle çekip çektim. O da, bana inanan bir varlık gibi, kayalığın kenarından yukarı tırmanmaya başladı. Kütle ve kas gücüyle geri çekildikten sonra durdu—kendini güvende hissediyordu.
Orada, birlikte o çökmüş uçurum kenarında durduk. İkimiz de hala nefes nefeseydik. Gözleri ona zarar verilmediğini, kurtarıldığını söylüyordu.
Sonra yavaşça geri çekildi. Yeryüzüne ulaştı ve kayalıklardan uzaklaştı. Arkama bakmadan oradan ayrılıp yürürken, içimde sessiz bir huzur vardı. Hayatımın değiştiğini biliyordum—bir kurtarma eylemi değil, bir ruh yolculuğu gibi gelmişti.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..