Diğer Galeriler
Yorumlar
Yaklaştım. “Neler oluyor? Kimsin sen?” diye sordum usulca. Ama çocuk beni duymadı bile; tek istediği arabanın kapısının açılmasıydı. Hıçkırıkları arasında belli belirsiz kelimeler dökülüyordu dudaklarından: “Anne… baba… açın…”
Etrafıma baktım. Yol bomboştu. Ne bir yetişkin ne de başka bir çocuk… O an anladım ki küçük, tamamen yalnızdı. Kapıya sarıldı, alnını cama yasladı ve usulca ağlamaya devam etti. İçimde bir şey koptu. Yanına çömeldim, göz hizasına indim. “Merak etme, ben buradayım,” dedim titreyen sesiyle.
Telefonumu çıkarıp yardım çağırmaya karar verdim. Ama parmaklarım ekrana dokunurken gözlerim çocuğun gözlerine takıldı. Kocaman, kahverengi, kederle dolu gözler… Benden sadece bir şey istiyordu: anlaşılmak ve yalnız bırakılmamak. O yüzden elim titreyerek telefonumu kenara koydum ve önce onun elini tuttum. Avucu buz gibiydi.
“Birlikte bekleyelim, olur mu?” dedim. Başını kaldırdı, ilk kez bana baktı. Gözlerinden hâlâ yaşlar süzülüyordu ama yumruklarını kapıdan çekti. Küçük bedeni ürkekçe bana yaklaştı, kollarını boynuma doladı. O an dünyanın bütün soğuğu sanki bana geçti, ama o çocuğun kalbine biraz olsun sıcaklık taşımıştım.
Bir süre sonra siren sesleri duyuldu. Yardım sonunda gelmişti. Çocuğun başını okşadım, “Artık yalnız değilsin,” dedim. Küçük dudaklarından güçsüz ama umut dolu bir mırıldanma çıktı: “Teşekkür ederim…”
Ve o an anladım ki bazen büyük kahramanlıklar, koca jestler değil… Sadece bir insanın diğerine elini uzatmasıyla başlıyordu.