Ayşe ve Emre, 27 yaşındaydılar. İkisi de Trizomi 21, yani Down sendromu ile yaşıyordu. Onlar, çocukluklarından beri birbirlerini tanıyan, zamanla arkadaşlıktan aşka evrilen bir hikâyenin kahramanlarıydı. Onların hayatı, toplumun çizdiği sınırların çok dışında, sevginin ve azmin belirlediği bir yoldu.
Ayşe, özel eğitim alanında gönüllü çalışıyor, çocuklara masal anlatmayı çok seviyordu. Emre ise belediyede yarı zamanlı bir işte çalışıyordu; sorumluluk sahibi, yardımsever ve her zaman gülümseyen biriydi. Birlikte yaşadıkları küçük ama sıcak evlerinde, bitkilerle dolu bir balkonları ve duvarlarını süsleyen kendi yaptıkları resimleri vardı.
Hayat onlar için kolay değildi. Eğitimleri boyunca zaman zaman dışlanmış, yanlış anlaşılmışlardı. Ama ailelerinin desteği ve kendi aralarındaki güçlü bağ sayesinde her zorluğun üstesinden gelmeyi öğrenmişlerdi. En büyük hayalleri ise, bir gün kendi ailelerini kurmaktı.
Ve o gün geldi.
Ayşe hamile olduğunu öğrendiğinde doktorlar endişeliydi. Down sendromlu bireylerde doğurganlık nadir olsa da imkânsız değildi. Ancak gebelik süreci hem Ayşe hem de bebek için riskli olabilirdi. Uzmanlar, detaylı takibin şart olduğunu söyledi. Aileleri ilk başta çok kaygılandı ama Ayşe ve Emre’nin kararlılığı, herkesi ikna etti.
Ayşe hamileliğini büyük bir özenle geçirdi. Emre, her sabah kahvaltısını hazırladı, yürüyüşlere çıkardı, doktor randevularını not defterine yazdı. Her ultrason görüntüsünde birlikte ağladılar, birlikte güldüler. Oğulları – adını henüz koymamışlardı – ekranın siyah beyaz dünyasında kımıldadıkça, onların dünyası daha da renkleniyordu.
Doğum günü geldiğinde, tüm aile ve sağlık ekibi seferberdi. Ayşe, saatler süren doğumun ardından sağlıklı bir erkek bebek dünyaya getirdi. Bebeğin de Down sendromlu olduğu kısa sürede anlaşıldı. Bazı gözler bu haberde hüzün aradı, ama Ayşe ve Emre’nin gözlerinde sadece umut ve sevgi vardı.
Bebeğe “Umut” adını verdiler.
Umut, sevgiyle büyüyen bir çocuktu. Annesi ona her gün kitap okur, babası oyuncak trenlerle oynamasını izlerdi. Aileleri destek olmaya devam ederken, Ayşe ve Emre de ebeveynlik konusunda özel eğitimler aldı. Onlar için “engel”, sadece aşılması gereken bir basamaktı. Sevgiyle, sabırla ve toplumun biraz daha anlayışlı bakmasıyla her şeyin mümkün olduğunu gösterdiler.
Bu hikâye, genetik farklılıkların hayatı eksiltmediğini, aksine çoğu zaman daha derin bir sevgiyle tamamladığını anlatıyor. Ayşe, Emre ve küçük Umut, bize tek bir kromozom fazlasının hayatın tüm güzelliklerine engel olmadığını, sevginin ve kararlılığın her şeyi mümkün kıldığını hatırlatıyor.
Çünkü bazen mucizeler, bilimin sınırlarını aşan bir inançla başlar.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..