— “John Anderson adına bir masa lütfen. On beşinci evlilik yıldönümümüzü kutluyoruz.”
dedim.
Tüm salon gözlerini bana çevirmişti. Terlikler parke zemine vuruyor, bornoz hafifçe sallanıyor, ponponlar her adımda sıçrıyordu.
Kayınvalidem donakalmış bir şekilde bana bakarak:
— “Bu ne biçim giyim?”
dedi, öfkeyle.
Ben ise gülümsedim:
— “Tam istediğiniz gibi, bugün John’un günü.”
dedim.
Kocam ise ne olduğunu anlamaya çalışarak, annesinden bana bakıyordu. Ben ona yaklaşıp sarıldım, öptüm ve sessizce:
— “Bugün her şey senin için, sevgilim.”
dedim.
Kayınvalidem, şok geçirmiş bir şekilde sandalyeye yığıldı. Olaylar durmuş, salonun neşesi bu garip sahneyle kaybolmuştu.
John, bir anda odağın tam ortasına yerleşmişti — ne keyifli bir şekilde ne de mutlu — kafasını belirsiz şekilde bana ve annesine çeviriyordu.
Salondaki sessizliği fark eden kayınvalidem, kalkıp usulca salondan çıktı; olayın John’u zor durumda bıraktığını anlamış gibiydi. O akşamın sonunda kocamın belirgin bir rahatsızlık içinde olduğunu hissettim.
O momente kadar, bu dersi vermek için ne kadar ileri gittiğime, kayınvalidemi utanılası bir duruma soktuğuma dair içimden derin bir pişmanlık yükseldi. “Acaba bunu onun yerine, kocamın doğum gününde ona mutluluk getirmek umuduyla yapmıştım,” diye düşündüm, ama karşılığında ne almıştım?
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..