Geçenlerde şirketinin yıldönümü vesilesiyle büyük bir kutlama organize etti. İş ortakları, çalışma arkadaşları ve dostlarıyla çevriliydi; herkes onu alkışlıyordu. Ben ise sessizce yanında oturuyor, adeta vitrindeki bir süs eşyası gibiydim. Bir noktada ayağa kalkıp kadeh kaldırdı ve şöyle dedi: “Bu başarıyı tamamen kendi başıma elde ettim. Ve sen sevgili karım… artık bir işe yaramanın vakti gelmedi mi? Başarılı bir adamın eşi layık olmalı, sadece güzel bir paket değil.”
Salon kısa bir an sessizliğe büründü. O anda içimde bir şeyler koptu. Yıllardır sustuğum için pişmandım ve artık sessiz kalmayacaktım. Ayağa kalktım, kalabalığa dönerek yüksek sesle konuşmaya başladım: “Madem doğrulardan bahsediyoruz, o zaman herkes duysun. Bu adam biraz önce sarılarak övdüğü ortağı için ‘kartvizit bile basamaz, aptalın teki’ diyor. En büyük müşterisine ‘parası var ama beyni yok, sadece gülümsemesi yeter’ diyor. Çalışanları hakkında ‘onları kısa bir tasma ile tutarım, hareket eden olursa ezer geçerim’ diyor.”
Sözlerim bittiğinde salondaki hava tamamen değişmişti. Önce en büyük müşterisi ayağa kalkıp sözleşmeyi iptal ettiğini söyledi. Ardından diğer ortakları ve müşterileri tek tek yanına gelip iş birliğini bitirdiklerini bildirdiler. Eşim, elinde kadehle donup kaldı; ilk defa ne diyeceğini bilemedi. Ben ise çantamı alıp başım dik bir şekilde salondan çıktım. O gece kendimi ilk kez özgür hissettim ve attığım adımın arkasında durdum.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..