Diğer Galeriler
Yorumlar
Kalbim duracak gibi oldu. İnsanüstü bir hızla yatağımdan fırlayıp bebek odasına koştum. Karşımda… yalnızca bebeğim vardı. Kocam yoktu; sessizlik her yanı kaplamıştı. Birkaç dakika sonra eve sakin adımlarla döndüğünde, elinde poşet vardı, sanki hiçbir şey yaşanmamış gibiydi.
O anı ona gösterdiğimde gözleri buz gibi dondu. Sandım ki bir sırla yüzleşiyoruz. Zemin kaydı, gözleri bir anda ıslanarak yere çöktü:
— Tekrar olacağını sanmamıştım… dedi.
O anda öğrendim ki, kocam çocukluğunda dissosiyatif kimlik bozukluğu teşhisi konmuş biriydi. Yıllar boyunca neredeyse tamamen kaybolmuştu bu “başka ben”. Fakat bebeğimizin doğumu, o parçanın yeniden uyanmasına neden olmuştu. Ve ne zaman kontrolü ele geçirirse, bebeklere karşı güçlü, açıklayamayacağı bir nefret duyuyordu. Kocam bu süreçte neler yaşadığını hatırlamıyordu bile.
Göz yaşları içinde özür diledi, yardım için söz verdi. Akıl hastanesine yatmayı teklif etti. Ona inanmak istedim—istemedim diyemem.
Ama içimde bir soru işareti belirdi. Ses kaydını gizlice kontrol ettiğimde, kâbus gibiydi duyulan:
“Yarın. Yarın ondan kurtulacağız.”
O andan itibaren isteyemedim çocuk için bile o evde kalmayı. Ertesi sabah, uyandığında yalnızdı—apartman sessizdi. Biz, ben ve bebeğimiz, artık başka bir şehirde yaşıyorduk. Kocam tedavi görmekteydi; aramızda artık sadece avukatlar aracılığıyla iletişim vardı.
O geceden sonra kim olduğunu sorguluyorum—bir baba mıydı, yoksa bir canavar mı… ama artık yalnızca kendime güveniyorum.