Severek Tanışmıştım
Zeynep, 28 yaşında, yaşam dolu ve enerjik bir genç kadındı. Büyükkentde doğup büyümüştü, fakat şehrin karmaşasından sıkılmış ve kasabaya yerleşmeye karar vermişti. Sahip bulunduğu ufak bir kafede, denize karşı sabah kahvelerini yudumlayan insanlara taze börekler, ev yapımı reçeller ve sıcak bir gülümseme sunuyordu. Kasabanın yerlisi olmasa da, kısa sürede herkesle kaynaşmış, kasabanın bir parçası durumuna gelmişti.
Mehmet ise 34 yaşında, ciddi ve düşünceli bir adamdı. O da büyükkentde uzun seneler çalışmış, fakat yaşamın süratli temposundan yorulmuştu. Babasından kalan eski bir zeytinlikte yaşamaya başlamış, doğayla iç içe bir yaşamı seçmişti. Zeytin ağaçları arasında huzuru buluyor, kent yaşamının gürültüsünden uzaklaşarak kendi iç aleminde yeni yollar keşfediyordu.
Bir yaz günü, Zeynep’in kafesi her vakitte gibi doluydu. Turistler, kasaba sakinleri ve denizin maviliğini izlemeye gelen herkes kafeye uğrar, Zeynep’in elleriyle hazırladığı lezzetlerden tatmaktan büyük keyif alırdı. O gün, Mehmet de alış veriş gerçekleştirmek amacıyla kasabaya inmişti. Yol üstünde gördüğü kafeye ilk kez girmeye karar verdi. Zeynep’in sıcak gülümsemesiyle karşılandı.
“Hoş geldiniz! Ne alırdınız?” diye sordu Zeynep, gözlerinin içi parlayarak. Mehmet, menüye şu şekilde bir göz attıktan sonra, “Bir Türk kahvesi ve beraberinde şu ev yapımı böreklerden rica edebilir miyim?” dedi.
Zeynep siparişi hazırlarken, Mehmet kafede çevresine bakındı. Duvarlarda eski fotoğraflar, el yapımı dekoratif eşyalar ve deniz kabukları asılıydı. Kafenin her köşesi, Zeynep’in zevkini ve sevgisini yansıtıyordu. Mehmet, kendini bu sıcak ortamda rahatlamış hissederek derin bir soluk aldı.
Zeynep, kahve ve böreği Mehmet’in önüne koyarken, “Kasabada yeni misiniz?” diye sordu. Mehmet gülümsedi, “Aslında buraya yakın bir zeytinlikte yaşıyorum. Ama kafenize ilk kez geliyorum,” diye yanıtladı.
Bu kısa sohbet, onların birbirlerini tarif etmeye başlamasının ilk aşaması oldu. Mehmet, Zeynep’in enerjisi ve neşesinden etkilenmişti. Zeynep ise Mehmet’in sakinliği ve dinginliği karşısında kendini huzurlu hissetmişti. Zamanla, Mehmet sık sık kafeye gelmeye başladı; her ziyaretinde Zeynep’le biraz daha sohbet eder, biraz daha yakınlaşırdı.
Kış mevsimi yaklaşırken, kasaba sessizleşmeye başlamıştı. Turistler çekilmiş, kasabanın sakinleri evlerine kapanmıştı. Bir gün, Zeynep’in kafesine bir mektup geldi. Mektup, Mehmet’tendi. Mehmet, Zeynep’i zeytinliğine çağrı ediyordu. Zeynep, bu çağrıi memnuniyetle kabul etti.
Zeytinliğe vardığında, Zeynep, Mehmet’in büyük zeytin ağaçları arasında dolaşan sakin ve huzurlu bir yaşam sürdüğünü gördü. Mehmet, onu ağaçların arasında gezdirdi, zeytinlerin nasıl toplandığını ve işlendiğini anlattı. Zeynep, bu natural yaşamın ve Mehmet’in huzur dolu dünyasının içersinde kayboldu.
Günler, haftalar birbirini kovalarken, Zeynep ve Mehmet’in arkadaşlığı derinleşti. Artık ikisi de birbirlerinin yaşamlarının vazgeçilmez bir parçası olmuşlardı. Fakat bu dostluk, konumunu yavaş yavaş diğer bir duyguya, samimi gelen bir sevgiye bırakıyordu.
Bir akşamüstü, gün batımının kızıllığı zeytin ağaçlarının arasına süzülürken, Mehmet cesaretini toplayarak Zeynep’e döndü. Gözlerinin amacıylae bakarak, “Zeynep, buraya ilk geldiğimde yaşamımda eksik olan bir şeylerin farkındaydım, ama ne bulunduğunu bilmiyordum. Şimdi anlıyorum ki, senmişsin o eksik parça. Seninle tamamlandım,” dedi.
Zeynep, Mehmet’in bu samimi itirafı karşısında duygulanmıştı. Kalbi süratle çarparken, “Mehmet, ben de bu kasabaya gelir iken yalnızdım. Ama şimdi, seninle yaşamım çok daha anlamlı ve güzel. Bu duygular karşılıklı,” diye yanıtladı.
Bu itiraflar, Zeynep ve Mehmet’in yaşamlarının geri kalanını eş güdümlü geçirme kararı almalarına yol açtı. Kaderin ince ince ördüğü bu ağ, onları birbirine sıkı sıkıya bağlamıştı. Zeytin ağaçlarının gölgesinde, denizin huzur veren sesi eşliğinde, Zeynep ve Mehmet, yaşamlarını sevgi dolu bir eş güdümlülikle birleştirdiler.
Zeynep’in kafesi bundan sonra yalnızca bir buluşma noktası değil, aynı vakitte onların sevgisinin filizlendiği bir yer olmuştu. Mehmet’in zeytinliği ise, eş güdümlü kurdukları yeni yaşamın başlangıç noktasıydı. Kaderin ağlarını özenle ördüğü bu hikaye, Zeynep ve Mehmet’in aşkı ile tamamlanmıştı. Ve onlar, yaşamlarının geri kalanını, bu aşkın gölgesinde huzur ve sevinç içersinde yaşamaya devam ettiler.