enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Bilgi: Klavye yön tuşlarını kullanarak galeri resimleri arasında geçiş yapabilirsiniz.

Üniversite Öğrencisi Sena

1. MEKTUP (Orijinal şekliyle):
‘’Bütün elbiselerimi yardım kuruluşlarına verin.
Kitaplarımı üniversiteye,
oyuncaklarımı yuvaya,
balığımı Ahmet’e.
Benden hiçbir şey kalmasın bu dünyada.
Mezarımda tek bir çiçek dahi istemiyorum.
Mezar taşım dahi olmasın.
Hiç kimse 5 dakikada fazla kalmasın mezarımın başında
Ağlamak isteyen evine gitsin annem de dahi.
Cenazemde herkes bi tane sigara içsin 🙂
Ve… Asıl mesele Ahmet
asla mezarıma gelmesin!
Telefon şifrem: 144650 Napıyorsanız yapın!’’
________________________________________
‘’2. Mektub
2 gündür yemek yemedim
Şimdi acıktığımı fark ettim
Simit yediğim fark ettiğim
Canım elma ve karpuz çekti
Bi de salatalık
Telefonun taksidini Fatma Zehra hocaya mutlaka verin.
Ödeyin bitsin. Hatta telefonu sen taksitle ödersin.
Arkamda bıraktığım tek borç bu oldu. Bilerek bunu da bırakmadım, özür dilerim.
İp boyumdan uzun kaldı. Yetişebilmek için kozalak topladım, üstüne bastım çöktü ))))
tezek topladım :))))))
Oda çöktü Ama hallettim.
Düşüyorum bu defa.
• Taladro / Sancak
Boş kendimi ver’’
________________________________________
Gazeteci Emrullah Erdinç, genç kadının üniversitedeki bir öğretim görevlisiyle yaşadığı bu olayı değerlendirdiği sosyal medyada büyük bir yankı uyandırdı . Peki ne anlattı onunla devam etmek istiyorum
‘’Adı nursenaydı, ama onu herkes esra diye tanırdı. Karanlıkta yürüyen bir kız, sevgiye susamış ama dimdik ayakta durmaya çalışan bir kadın. Anneyle yüzeysel bağı kopuktu, yani sevgi yerine hep yalnızlık verilmişti ona. Ama o hiçbir zaman hayatla bağımı koparıyorum demedi.
Güldü, çalıştı ve tuttu hayata kendini yada tutmaya çalıştı. Bir gün üniversitede sınav esnasında akademisyen yaklaştı ona, yardım etme bahanesiyle kopya verdi.
Sonra ilgi gösterdi, güven verdi, seviyor gibi hissettirdi. Ama bu bir sevgi değildi, bu bir oyun bir manipilasyondu. Gizli ilişkiler, tenhalarda buluşmalar, seviyormuş gibi yapıp ardından gelen kaçış.
En yakın arkadaşlarına yasak ilişkisini anlattı. Beni gizliyor, arabasında yada başkalarının evinde buluşmak istiyor. Bir gün dedim ki ailem öğrenirse ne olacak.
Cevabı; ben vın. Yani kaçarım dediğini anlattı. Mesajlarını gösterdi, sena o yüzden bir ilişki yaşamadı. Sena kullanıldı, duygusal boşluğu sömürüldü. İkna edildi, tekrar tekrar çekildi. Fake hesaplarla yazdı adam, tekrar kandırdı. Kırılmış bir kalbi defalarca paramparça edildi.
Fakültedekiler biliyordu, birçok üniversite görevlisi yenge diyerek dalga geçiyordu. İlişkiyi bazı hocalar duyduğunda iddialara göre böyle ilişkiler olabilir diyerek geçiştirildi.
Düşünebiliyor musunuz? Kimse dur demedi. Ama o yapacaklarına dair yavaş yavaş sinyaller vermeye başladı. Çünkü daha fazla dayanamıyordu. Sena 3 kez yaşamdan gitmeye çalıştı. 3’ü de üniversiteye yakın yerdeydi. Çünkü bu karanlık orada başladı. Orada büyüdü. Oysa bu bir aşk hikayesi değil, bu bir istismar, bu güç elinde olan adamın sevgisiz büyümüş bir kıza açtığı duygusal bir savaştı.
Ve sena o savaşı tek başına kaybetti. Sena artık yok ama bu suçu işleyen hala aramızda. Ve hiç kimse onu neden kızın duygularıyla oynadın diye sormadı, sorgulamadı. Ama ben diyorum, o adam yargılanmalı.’’
________________________________________
20 yaşında, hafız bir ilahiyat öğrencisiydi Sena. Sosyal medya profilinde her paylaşımında bir renkli, bir siyah-beyaz fotoğraf olurdu.
Sonuncusu… Simsiyahtı.
Profiline “sağlıksız bir birey, bir ölünün hatıra defteri :)” yazdı.
Ve o gün…
Gitmeye karar verdi.
________________________________________
Eğitimci ve yazar Şeyma Budak, Sena’nın yaşadıklarına şöyle değindi:
*”Bu olay insanların gönüllerine karşı ne kadar hoyrat olduğumuzu gösteriyor. Her gönül, aynı ağırlığı taşıyamaz.
Aşk, bazen akıl terazisinin işlemediği bir haldir. Bu yüzden akıbeti hakkında hüsnüzan ediyoruz.
Ancak tekrar belirtmek gerekir ki, bu dünyada yaşanan bir sıkıntıya çözüm ararken, hayatı terk etmek bir çıkış yolu değildir.
Özellikle genç kardeşlerime sesleniyorum:
Bu tür olaylara özenmeyin. Çünkü bu bir çözüm değil, daha büyük acıların kapısını aralayabilir.”*
________________________________________
Ey genç kardeşim…
Biliyoruz ki bazı çığlıklar sessiz, bazı gözyaşları görünmez…
Ama bu dünya, dertlerin tek mekânı değil. Ve Allah, kuluna asla taşıyamayacağı yükü vermez.
Rabbimiz buyuruyor:
“Kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (Nisâ Suresi, 4/29)
Sena, artık aramızda değil.
Ama ona bu acıları yaşatan kişi hâlâ aramızda.
Ve kimse ona neden bir genç kadının kalbini böyle paramparça ettin demedi.
Ama biz diyoruz.
Sana kimse hesap sormasa da, bir gün bu sessiz çığlıkların sahibi olan Rabbin huzurunda hesabı sorulacak.
“Bir Sessizlik, Bin Çığlık…”
Sena’nın ardından söylenecek çok söz var aslında. Ama en önemlisi şu: Bu bir aşk hikâyesi değildi. Bu bir istismar hikâyesiydi. Ve ne yazık ki, bu yalnızca Sena’nın değil, benzer duygusal boşluklarla büyümüş, sevgisizliğe alışmış nice gencin hikâyesi. Olan biteni izleyen, bilen ama sustukça suça ortak olan bir toplumun hikâyesi bu…
Sena’nın suskunluğu bir veda çığlığıydı. Ama kimse duymadı. Bir hadis vardı ya: “Kim bir Müslümanın derdine derman olursa, Allah da onun kıyamet günündeki derdine derman olur.”
Sena, sadece sevgi aradı. Bir “nasılsın?” bekledi belki de… Ama karşısına çıkan kişi, ona sevgi değil, karanlık getirdi. Elindeki makamı, gücü, unvanı kullanarak bir kalbi parçaladı. Güvenini sömürdü, yalnızlığını istismar etti.
Bazen bir gülümsemenin ardında en büyük fırtına kopar. Ve biz, o fırtınayı göremeyiz. Çünkü çoğu zaman “meşgulüz”. Kendi derdimize o kadar kapılmışızdır ki, yanımızdakinin gözündeki sitemi bile fark edemeyiz.
Bu olay bize gösterdi ki;
– Susmak, bazen ihanettir.
– Seyretmek, suça ortak olmaktır.
– Yargılamadan önce dinlemek, bazen bir hayat kurtarır.
– “Yanındayım” demek, bir çocuğun, bir gencin yeniden hayata tutunma nedeni olabilir.
Sena, belki bugün burada değil ama onun sessiz çığlığı kulaklarımızda yankılanmalı. Herkesin sınırını, gönlünün taşıyabileceği yükü vardır. Kimine “boşver” diyeceğin bir şey, kiminin ruhunu yerle bir edebilir.
Bunu anlamak, görmek ve buna göre davranmak zorundayız. Duygusal ilişkilerde dahi bir “sorumluluk” taşıyoruz. Karşımızdaki insanın kalbiyle oynarken, onun bütün geçmişini, travmasını, hayata tutunma çabasını da yıkıyoruz farkında olmadan.
Şunu unutma: Bir kalbe girdin mi, orada iz bırakırsın. O iz ister yara olsun, ister umut… Bu tamamen senin elinde.
Ve lütfen…
Hiçbir genç kardeşim ölümü çözüm olarak görmesin.
Çünkü ölüm, bir bitiş değil; bambaşka bir başlangıçtır.
Rabbimiz bizi bu hayatla imtihan ederken, “sabredenleri sevdiğini” defalarca vurgulamıştır.
Yaşamdan kopmak çözüm değil, çaresizliktir.
Ve Allah, kuluna asla çözümsüzlük vermez.
Eğer sen de bir gün çıkışsız hissedersen…
Unutma, bu videoyu izleyen binlerce insan var. Birine yaz. Birinden yardım iste. Bir öğretmenine, bir arkadaşına, hatta hiç tanımadığın ama güvenilir biri olan birine… Yeter ki içindeki o karanlığa yenilme.
Çünkü SEN değerlisin.
Çünkü SEN’in bir kıymetin var.
Çünkü HER KARANLIKTAN sonra bir sabah olur.
Sena’nın hatırası, bundan sonra daha çok genci hayata bağlasın diye…
Sessiz çığlıklar artık duyulsun diye…
Herkesin, kalbiyle oynarken iki kez düşünmesi için…
Lütfen bu videoyu paylaş.
Belki bir hayat kurtarırsın.
Belki bir Sena daha yaşar…

Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..
error: Content is protected !!