Marsa yavruyu dikkatle sepete yerleştirdi, sonra öfkesiz ama kararlı bir bakımla üzerlerine kıvrıldı, sanki onları tüm dünyadan koruyacakmış gibi.
— Nereden geliyorlar bunlar? Neden yalnız onları getiriyor? — bu sorular zihnimde yankılandı ama cevap bulamadım.
Bir süre sonra kapı sert bir tıkırtıyla çatlaksız yankılandı. Cam bile titreşti. Donakaldım; Lili hemen elimi tuttu, bir şeylerin ters gideceğini anlar gibi.
Kapıyı açtım—karşımda bir polis ve suratındaki ifade fırtına kadar kasvetli olan Bay Miller’dan başka kimse yoktu.
— Kedin var mı? — ilk sözler bu kadar netti.
— Evet… — kelimelerim ağzımda düğümlendi. — Neden soruyorsunuz?
Polis bir süre sessizce yüzüme baktı, deri gerdikçe kalbim sıkıştı.
— Oturun, lütfen.
Sözleri hâlâ nelerin geleceğini bildirmiyordu ama ben kendimi sıcak bir mobilya parçasına bırakırken bile tanjandı bir huzursuzluk sardı.
Lili sessizce bacağıma dayandı. Marsa ise mutfağın ardından ağırlaşan adımlarla geldi ve polise kendinden emin bir şekilde baktı; yeşil gözleri boşlukta sabit, sanki bu küçük canlıların kaderinden haberdarmış gibi.
Polis, konuşmadan önce derin bir nefes aldı:
— Bu sabah — uzun bir duraklama yaptı — komşu bahçesinde terk edilmiş bir köpek kulübesi bulundu ama içindeki yavrular kaybolmuş.
— Ve…? — sesim titriyordu, içimde bir şey çöküyordu.
— Sahibi, yavrularını birer birer kedinizin getirdiğini gördüğünü söyledi.
Komşu yere bakarak iç çekti:
— O yavrular… benim. Sabah anneleri ölmüş. Ve Marsa…
O an bütün sahne dondu: Marsa yavruları yalayarak onlara anne olduğunu anlatıyor, minik bedenlerini korumaya çalışıyordu.
— Yanlış anlaşılma için özür dilerim, dedi komşu. Yavru sahiplerini bulduk ama kedimiz bir anneye ihtiyaç duyduğu için onları yanına çekti. Hemen geri alabilirdim ama… burada kalmalarının daha iyi olacağını düşünüyorum.
Gözlerime inanamaz bir huzur doldu. Marsa, sanki sözleri ayırt edebiliyormuş gibi, yavrulara sarılarak uyudu.
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..