Tam o sırada gözleri gri bir araca takıldı. İçerideki çocuk ağlıyor, camları yumrukluyor, nefes nefese kalmış haldeydi. İçeri girmiş güneşin etkisiyle araç adeta küçük bir fırına dönüşmüştü. Çevrede kimseler yoktu.
Kahramanımız duraksadı. Geç kalma korkusu ile o masum çocuğun çaresizliği arasında bir seçim yapmalıydı. Bir taş aldı yerden ve tüm cesaretini toplayıp camı kırdı. Alarm ötmeye başlayınca etraf bir anda canlandı; o anda küçük çocuğu araçtan güvenle çıkardı.
Bir süre sonra telaşlı bir kadın geldi—o küçük çocuğun annesiydi. Gözyaşları arasında çocuğuna sarıldı, kahraman çocuğa defalarca teşekkür etti. O ise ellerini gömleğine silerken sadece derin bir nefes aldı ve okula doğru yola koyuldu. Aklında tek bir şey vardı: “Öğretmen ne der acaba?”
Sınıfa girdiği anda öğretmeni beklediği gibi patladı:
— Yine geç geldin! İşte günahtan kaçmadın! Yakında velini çağıracağım!
Ama tam o sırada sürpriz bir misafir sınıfa girdi: Az önce yardım ettiği annenin yanında okul müdürü. Anne, sınıfın önünde gururla konuştu:
— Bugün bu çocuk, oğlumun hayatını kurtardı. Senin gibi cesur birini tanımak hepimizi gururlandırıyor.
Sınıf sessizliğe büründü. Müdür çocuğa yaklaştı ve küçük bir kutu uzattı—içinde bir e-kitap hediye edilmişti.
— Doğru olanı yaptın, seninle gurur duyuyoruz.
Öğretmen gözleri dolu, mahcup bir ifadeyle fısıldadı:
— Özür dilerim… Sen harika bir iş yaptın.
O anda çocuğun kalbi ilk kez sınıfın ötesine geçti: “İyi bir insan olmak, derslerden çok daha değerliymiş.”
Üstteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz..